MADAM’IN RENKLİ YUMURTALARI

cihanozbagdat
cihanozbagdat
2 Min Read

Şive ile yarı Türkçe yarı Arapça konuşurdu, küçücük ellerini ovuşturarak girerdi Madam fakirhanemize. Gözleri parıl parıl parlar, Ali’nin oğlu (Abu Ali) diye seslendiğinde, sesiyle beraber huzur dolardı evimizin avlusuna..

Şık bir nene çantası ve başında eşarbıyla onu görür görmez içtenlikle anneme seslenirdim “Madam geldi” diye. Hemen kahve yapılırdı. Henüz fincan altlığından ayrılmadan altı konu açılır kapanırdı. Ne yalan söyleyeyim kendine has muzip bir yönü de vardı. Aşırı duygusal, merhamette bonkör ve yaşadığı çağın ötesinde zeki bir kadındı. Evlatlarını çok sever, sürekli onlardan bahseder, tasalarını anlatırken bile gözleri dolardı.

Mart sonu Nisan ortası “Hadi git! Madam seni çağırıyor” dedikleri zaman koşa koşa giderdim. Üç sokak vardı evlerimizin arasında, yoksulluktan payını ziyadesiyle almış üç sokak. Hani sefalet spor olsa, bu sokaklar ülkemize altın madalya getirirler. O derece antrenmanlı büyür çocuklar açlığa karşı.

Kapıyı açtığında mabede girerdim sanki… Masalarda mumları, dantel örgülerin arasından çıkan şamdanları, vitrinlerdeki melek heykellerini, duvara merkezlenmiş gösterişli ahşap çerçevede Hz. İsa portresini hayretler içerisinde izlerdim her defasında.

Ben O Zamanlardan Pek İlgilenmezdim Dinler Ve Onların İcabatlarıyla.

Rengarenk yumurtaları, çörekleri, çikolataları alır ellerinden öper Allah kabul etsin der koşa koşa geldiğim 3 sokağı ağır adımlarla 5 sokak gezerek giderdim. Çünkü Madam’ın Renkli Yumurtaları dışındaki tüm abur cuburları o yolda iç eder eve sadece yumurtaları götürürdüm.

Şükürler olsun ki; Erol’un Antonio ile farklı kişiler olmadığını, George‘yi de Deniz gibi sevmem gerektiğini küçük yaşta öğrendim ben. Farklılıklar hayatın renklerini oluşturur ve saygıyla iyileşir en büyük toplumsal yaralar.

Bu İçeriği Paylaş
1 Comment